Geçtiğimiz günlerde uzun zamandır görmediğim bir arkadaşla buluştuk… Beni bir hayli şaşırtan bir buluşma oldu zira kendisi hayatında köklü değişiklikler yapmıştı.
Yıllar önce siyaset ve din hususunda kanaat önderliği yapan başörtülü bir kadınken bugün başörtüsünü çıkarmış seküler hayat tarzını benimsemiş bir kadınla karşılaştım.
Son yıllarda başörtüsünü çıkaran birçok kadın var. Hepsinin hikayesini de ilgiyle dinliyorum. Arkadaşımı da dinledim. Sonra başörtüsünü çıkaran başka kadınlar da sohbetimize dâhil oldu… Kimi ilahiyat mezunuydu kimi başını geleneksel olarak örten kadınlardı.
Benim ilgimi çeken, başlarını açma süreçlerinden ziyade sonrasında yaşadıklarıydı. İçlerinden bazıları başörtülerini çıkardıktan sonra gerek iş ortamları gerek sosyal çevre olarak seküler arkadaşlar edinmişlerdi.
Onlara “Seküler dünya sizi nasıl karşıladı?” diye sordum. Aldığım ilginç cevapları sizlerle paylaşıyorum.
E.D:
Başörtümü açtıktan sonra sosyalleşmek için farklı ortamlara girdim. Çünkü eski arkadaşların seni yoldan çıkmakla ve sapıtmakla suçluyor. Suçlanmayacağın ve etiketlenmeyeceğin bir ortama ihtiyaç duyuyorsun. Çok enteresandır ki girdiğim ortamlarda da bir şekilde yine suçlandım. Entelektüelinden solcusuna kadar birçok insanın bana geçmişimi hatırlatmak için fırsat kolladığını gördüm.
Önce kuvvetli alkışlıyorlar “Sen büyük bir şey başardın başını açarak” diye. Sonra “Sen akıllı kadındın nasıl geçmiş zamanda başını kapattın” muhabbeti dönmeye başlıyor. Üstencilik yani. Ülkede müthiş kutuplaşma var deniliyor ya müthiş yarılma da var. İnsanlar seni ısrarla bir etiketin altına sokmaya çalışıyor. Bundan nefret ediyorum. Ben etiketlenmeyi kabul etmiyorum. Yeni tanıştığım insanlara geçmişimden bahsetmiyorum artık.
S.Y:
Benim yaşadığım sorun, bir ortamda herhangi bir konuda düşüncemi söylediğimde onaylamayan birinin “Sen geçmişte muhafazakârdın ya bu konuda da muhafazakâr çizgini koruyorsun, eskiden kalma bir alışkanlık olmuş düşünce tarzın” demesi. Muhafazakârlıkla ilgisi olsun olmasın her hususta böyle yaklaşılmasından hoşlanmıyorum.
A.S:
Beni en çok şaşırtan seküler kesimin başörtülü kadınlara bakış açısı oldu. Sık denk geldiğim bir husus olduğu için paylaşmak istiyorum. Grupta biri anlatıyor; Biliyor musunuz Gülhane’de başörtülü kız gördüm, öpüşüyordu. Ya da işte “Barda başörtülü kız gördüm” diye. Anlatan şaşkınlık ifadesiyle bahsediyor, karşısındakiler de aynı şaşkınlık ifadesiyle dinliyor. Genç bir kadın başını örttüğünde başka bir varlığa dönüştüğünü dönüşmüyor ki… O da insan. Yaşıtı gibi duyguları, istekleri, zaafları olan bir
Bununla birlikte başörtüsünü çıkarmak isteyen ama yaşayacağı linçi kaldıramayacağını düşündüğü için başını örten kadınlar da var. Onlar da başörtüsünü çıkarmadan yaşamlarını sürdürmek zorunda kalabiliyor. Bir sürü çelişkiyle yaşamak zorunda kalan kadınları bu kadar yargılamak neden? Başörtüsünü açmak sadece çıkarmakla bitmiyor. Ailen, arkadaşların vs. üstüne geliyor. O aşamayı geçince girdiğin her ortamda başörtüsünü çıkardığını öğrendiği anda insanlar seni oradan vuruyor. Dalga geçebiliyorlar ve yargılayabiliyorlar. Yani yıl olmuş 2023, hâlâ kadınların kıyafetleri üzerinden konuşuyoruz.
B.D:
Ben başörtümü çıkardıktan sonra muhafazakâr olmayan bir iş yerinde çalışmaya başladım. Çalıştığım yerdeki insanlar hikâyemi biliyorlardı. Bir gün iş yerinin mutfağında yalnızken kendini entelektüel ve feminist olarak tanımlayan erkek yönetici geldi ve uygunsuz el hareketlerinde bulundu. Ben “Ne yapıyorsun?” diye tepki gösterdiğimde ellerini havaya kaldırarak “Ben feministim bana böyle tepki gösteremezsin. Sen eski muhafazakâr olduğun için o kodlarla durumu böyle algılıyorsun.” dedi. Yakınlaşmak veya cinsel birliktelik yaşamak isteyen erkekler istedikleri karşılığı alamayınca “Sen eski muhafazakâr olduğun için böyle davranıyorsun.” diyerek seni yaftalıyor. Ülke olarak en büyük sorunumuz dindarından sekülerine kadar erkeklerimizin kadınları etiketleme ve sorumluluk almama, kendine dönüp bakmaması sanırım.
H.A:
Ben başımı açtığımda yaşadığım süreci şöyle anlatmak istiyorum:
Konuşmaya yeni başlamış küçük bir çocuktum. Annem beni yıkadı, giydirdi ve bana dedi ki; “Ben komşuya gidiyorum, evde kal, birazdan geleceğim.” Bekledim, annem gelmedi ve bir zaman sonra “annem yok” diye üzüntü yaşamaya başladım. Annemi arayıp bulmaya karar verdim. Evden çıktım ve yürümeye başladım, yürüdükçe evler daha çok yabancılaştı… Evimden uzaklaştıkça korkmaya başladım. Sonra oturdum kaldırıma ağlamaya başladım. Ağladığımı görünce kaybolduğumu anlayan bir delikanlı geldi. Bana “Evin nerede diye sordu?” Ben de parmağımla tarif ettim. Beni kucağına aldı ve gösterdiğim yoldan evime getirdi. Başımı açtığımda yaşadığım duygu aynıydı. Sorguluyorsun adım atıyorsun adım attıkça evden uzaklaşıyorsun daha yabancı bir mahalleye giriyorsun, kayboldum duygusu yaşıyorsun.
Sonra yavaş yavaş kendini ve evini buluyorsun. Tek fark artık mahallesiz oluyorsun. Çünkü ne eski mahallen seni kabullenebiliyor ne yeni mahallen.
Bizim en büyük sorunlarımızdan biri de egomuz, kibirimiz. Bu çoğunlukla da kompleksli oluşumuzdan kaynaklanan bir durum. İnanın seküler kesim kendi aralarında da yapıyor bunları. Henüz kendilerini bulamamışlar, karşısındakini aşalayınca komplekslerini tatmin ediyorlar