Bugün 14 Şubat yani Sevgililer Günü. Güzel bir aşk hikâyesi yazmak istedim. Farklı olsun istedim. İçinde emek olsun, sabır olsun, sevgi olsun, mutluluk olsun…
Ve nihayetinde aradığım hikâyeyi buldum. Necdet-Sema aşkı beni çok etkiledi, eminim sizler de çok seveceksiniz.
Biliyor musunuz bazen düşünüyorum da bu kadar güzel aşklar varken senaristler neden filmini yapmazlar.
Sessiz aşk olarak adlandırdığım bu hikâyeyi yazmam da bana yardımcı olan bu güzel aşkın meyvesi Ayşe Köksal’a çok teşekkür ediyorum.
………..
Necdet Köksal işitme engelli olarak Babaeski’de dünyaya gelir. Babasının tayini nedeniyle İstanbul’a taşınırlar ve ilkokulu işitme engelliler okulunda okur.
Subay olan babası “Oğlum bir işe girerse ezilir.” düşüncesiyle çalışmasına izin vermez. Necdet Bey 20 yaşına geldiğinde halası, yeğenini evlendirmeye karar verir. Ve onu iş arkadaşının yeğeni Sema adında bir kızla tanıştırır. Sema da işitme engellidir. Görücü usulüyle tanıştırılan Sema ve Necdet birbirini çok severler. Ve 1980 yılında evlenirler.
Evliliklerinin 2. yılında ilk çocuklarını kucaklarına alırlar. Ardından ikinci çocukları olur. Ailenin geçimini Subay olan dede karşılamaktadır.
Evliliklerinin 6. yılında dede vefat edince Necdet ve Sema çifti çalışmaya karar verirler. Fakat işitme engelli oldukları için gittikleri her kapıdan eli boş dönerler. Necdet Bey’in aynı zamanda gece körlüğü vardır ve hastalığı günden güne ilerlemektedir. Bu durum iş bulmalarını daha da zorlaştırır ama vazgeçmezler.
Büyük kızları Ayşe 5 yaşına geldiğinde onların konuşan dili olur ve iş aramaya birlikte giderler. İş ve İşçi Bulma Kurumu’na başvururlar, Sema bir tekstil firmasında işe başlar ama babayı işe almazlar.
Necdet Bey, kızı Ayşe ile birlikte iş aramaya devam eder. Ayşe, henüz okuma-yazma bilmediğinden, kâğıttaki adresleri babasının zor görmesi nedeniyle eline yazarak bulurlar. Fakat kurumlar işten ziyade yardım teklifinde bulunurlar. Necdet Bey, yardım tekliflerini kabul etmez ve gün geçtikçe kendini işe yaramayan biri olarak görmeye başlar.
Necdet Bey’in büyük kızı Ayşe, babasına moral olsun diye okula erken başlar. Yaz tatillerinde babası kendini iyi hissetsin düşüncesiyle evlerindeki gazete kâğıtlarını tutkalla yapıştırıp kese kâğıdı yapar. Ve evlerinin bahçesindeki meyve ağaçlarından topladığı erikleri el arabasıyla birlikte satarlar.
Necdet Bey, evine ekmek götürebildiği için mutludur ama okullar açılıp kızı Ayşe okula başlayınca ev hapsi başlar yine. Bu arada Sema Hanım da işten çıkarılır. Kızları Ayşe o günleri şöyle anlatıyor:
“Annem ve babam işsizdi. Okul dışındaki zamanlarımda üçümüz birlikte iş aramaya başladık ama her çaldığımız kapıdan olumsuz yanıt alıyorduk.
Hiç unutmuyorum bir gün iş aramaktan dönüyoruz, cebimizde sadece yol parası kalmış. Ben anneme ve babama “Belediyeye gidelim şansımızı deneyelim, konuşalım oradan eve yürüyerek gideriz” dedim. “Tamam.” dediler ve gittik.
Belediye Başkanının sekreterine durumumuzu anlattım ve işe ihtiyacımız olduğunu söyledim. O da sağ olsun 8 yaşında bir kızın söylediklerini ciddiye alıp Belediye Başkanına iletti ve görüşmemizi sağladı. Başkan beni dinledi “Tamam kızım, annen her işi yapabilir ama baban az görüyor, o ne yapabilir?” dedi. Ben de o an aklıma nereden geldiyse “Her işi yapabilir efendim, isterseniz size asansör kapısını açar ve sizi katınıza kadar çıkarır.” dedim. Belediye Başkanı annemi ve babamı işe aldı. Emekli olana kadar belediyede çalıştılar.”
Necdet- Sema çiftinin üçüncü kızları da dünyaya gelir. 5 kişilik bir aile olmuşlardı artık. Fakat bu süreçte Necdet Bey’in gece körlüğü hastalığı ilerlemiş, görme yeteneğini tamamen kaybetmiştir.
Sema Hanım ve çocukları artık bundan sonra Necdet Bey’le işaret dilini dokunsal olarak kullanarak iletişim kuracaktır.
Sema Hanım eşinin gören gözü olmuştur. Her gün gazetesini okur eşine. Spor haberlerini ve gündemi birlikte takip ederler.
Necdet Bey Fenerbahçeli, Sema Hanım fanatik Galatasaraylı. Her maçtan önce iddiaya girerler ve kaybeden hediyesini alır, o gün de evdekilere hizmet eder.
Necdet Bey ve Sema Hanım’ın büyük kızları Ayşe, anne ve babasının evliliklerini şöyle anlatıyor:
“Farklı bir ailem olduğu için kendimi hiç kötü hissetmedim hatta arkadaşlarımın anne ve babasının monoton hayatları bana tuhaf gelirdi. Onların anne babası yolda aralarında mesafeyle yürürken benim anne ve babam kavgalı bile olsa el ele yürürdü. Belki mecburiyetten kaynaklanıyordu ama onların birbirine olan bağlılıkları çok farklıydı. Annem hasta olsa babam ağlar, annem hasta olsa babam. Hiç unutmuyorum babamın şeker hastalığı ortaya çıkınca bazı yiyecekler yasaklanmıştı. Annem de yasaklı olan yiyecekleri almazdı ona ama pazar yaparken babamın sevdiği meyveleri görünce ağlardı.
36 yıllık evliler; her yıl doğum günlerini, evlilik yıl dönümlerini ve sevgililer gününü mutlaka kutlarlar.
Komşularımız “Ne güzel, anne ve babanız kavga edince hiç ses çıkmıyor.” diyorlar ama aksine en çok gürültü bizim evde olur. Çünkü duymadıkları için çıkarabildikleri kadar ses çıkarırlar.
Bizlere çok güzel ebeveynlik yaptılar. Hiçbir şeyden mahrum etmediler. Onları çok seviyorum.
14.02. 2016