25/07/2024

Vicdanlarımızı da uyutabilecek miyiz?

Son günlerde Türkiye adeta ikiye bölünmüş durumda. Öyle ki seçim öncesi gerginlik ve ayrışmayı aratmayan günler yaşıyoruz.

Bunları yaşamamıza sebep olan olay, son aylarda sahipsiz sokak hayvanlarının çocuk ve yetişkinlere saldırması sonucu meydana gelen yaralanmalar ve hatta ölümler sebebiyle Hayvanları Koruma Kanunu’nda yapılmak istenen düzenleme. Ki kanun teklifi tepkilere ve itirazlara rağmen; Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu’nda kabul edildi.

Türkiye 2004 yılında hayvanları koruma kanunu çıkardı. Bu kanunla amaç hayvanların rahat yaşamalarını temin etmek, her türlü mağduriyetlerin giderilmesini sağlamaktı. Ve kanun bu amaç doğrultusunda yapılacak düzenlemeleri, alınacak önlemleri, denetlemeleri, yükümlülükleri ve tabi olunacak cezaî hükümleri kapsıyordu.

Gelin görün ki, 2004 yılından bugüne kadar ne hayvan barınaklarında yeterli iyileştirme ve düzenleme yapıldı ne de hayvanlara eziyet edenler ve öldürenler caydırıcı cezalar aldı.

Geçen zaman zarfında ne petshoplarda evcil hayvan satılması yasaklandı, ne merdiven altı üretim yapıp ticaretini yapanlar ceza aldı, ne de ilgili kurumlar kısırlaştırmaya gereken önemi verdi.

Bütün bunlara rağmen fatura kurum ve kuruluşlara değil hayvanlara kesilmek isteniyor.

Dün kanunda açıkça belirtilen “Bütün hayvanlar eşit doğar ve bu kanun hükümleri çerçevesinde yaşama hakkına sahiptir.” ibaresini kanunlaştıranlar bugün yapılacak düzenleme ile ölüm fermanını imzalıyor.

“Sokakların güvenliği”ni sağlamak amacıyla yapılmak istenen düzenleme ile toplum iki şık arasında bırakıldı.

İnsanlar mı ölsün, hayvanlar mı?

Sokak hayvanlarının saldırılarından çok sokak erkeklerinin saldırısıyla ölen kadın ve çocuklar var bu ülkede. Ama bugüne kadar bunları öldürmediğimiz gibi cezaevine girebilenleri yedirdik, baktık sonra salıverdik. Aramızdalar ve her gün öldürmeye devam ediyorlar.

İktidar her ne kadar sokakların güvenliğinin sahipsiz sokak hayvanlarının öldürülmesiyle gerçekleştiğini iddia etse de, geçtiğimiz haftadan beri devam eden görüşmelerden anladığımız kadarıyla bu iki şıkkın dışında da seçenek var.

Tayyip Bey’e ve Ak Partili bürokratlara seslenmek istiyorum. Yapmak istediğiniz bu düzenleme ile hayvansever partililerinizi büyük hayal kırıklığına uğrattınız.

Bu süreçte açıkçası beni en çok şaşırtan dini hassasiyeti olan insanların tutumu oldu. Bulunduğum bazı ortamlarda düzenlemeyi destekleyenlere “Bir canlının yaşam hakkına son vermeyi nasıl hak görebiliriz?” diye sorduğumda “Can güvenliğimiz söz konusuysa neden olmasın?” cevabını aldım.

Vaazlarında Peygamberimizin hayvan sevgisini anlatan hocaların düzenlemeyle ilgili sessizliğini anlayamıyor ve kabul edemiyorum.

İnsanoğlu olarak gün geçtikçe bencilleştiğimizi ve vicdanlarımızın köreldiğini düşünüyorum.  Açıkçası bu beni endişelendiriyor. Hatırlarsanız 2020 yılında, Avusturalya’da “bölgede yaşanan kuraklık” gerekçe gösterilerek 5.000 yabani deve helikopterlerden tüfeklerle açılan ateşle öldürülmüştü.

Yeryüzü kaynaklarını büyük bir açgözlülükle tüketen ve doğanın düzenini bozan insanoğlu ama cezalandırılan hayvanlar…

Lakin İlahî adalet diye bir gerçek var.

Bir komplo teorisidir ama dünyadaki birkaç zengin insanın, dünya nüfusunun hızla artması ve yeryüzü kaynakları yetersiz kalacağından toplu insan ölümlerinin planlamasını konuşuruz. Geçtiğimiz yıllarda yaşadığımız Corona virüs salgını gibi…

Biz çeşitli gerekçelerle bizden zayıf olanların yaşam hakkına son verme planları yaparken, bizden güçlü olan birileri de çeşitli gerekçelerle bizim yaşam hakkımıza son verme planları yapıyor olabilir.